SÖZ’ÜN BAŞLANGICI

1970’li yılların başından bu güne değin üretimini aralıksız bir şekilde sürdüren Nadide Akdeniz’i tanımlayan en yerinde ifade “büyük yeşil dünyanın yeşil büyücüsü”1dür. Nadide Akdeniz, toplumsal, kültürel, ekolojik, politik ve tinsel dünyaları kesiştiren, iç içe geçiren masalsı yeşil sahneler kurar. Sanatçı, seçici bir anlatıcı olarak davrandığı sanat pratiğinde “ayak basılmamış bölgelerde” bir farklılaşma patikası açmakla ilgilenir. Onun patikası, gündelik yaşama yönelik gözlemlerini sosyal gerçekçi ve naif bir sezgiyle aktardığı ilk dönem resimleri ile açılır. Kentsel yaşam, kırsaldan kente göç, gecekondu mahalleleri, dezavantajlı sınıfların gündelik yaşamı ve kadın-erkek ilişkilerini yansıttığı bu sahneler birer “gerçeklik” manzarası olurlar. 1980’li yıllardan itibaren Akdeniz, gerçeğin peşini asla tamamen bırakmadan derinleştirdiği patikasında fantazyayı kucaklar. Rafine bir duyarlılık taşıyan resimleri, kendi döneminin yaygın eğilimlerine karşıt bir alternatif olarak izlenir. Sanatçının bitkiler, ağaçlar, yapraklar, sarmaşıklar, meyveler ve çiçeklerle yaşamaya ve hareket etmeye başlayan organik evreni tuval yüzeyini bütünüyle kaplayarak sanatçının adıyla özdeş üslubu haline gelen florasını oluşturur. Sanatçının düşsel peyzajları onun bir bakıma büyülü yeşil mahlası olur.

Nadide Akdeniz’in fantastik-gerçekçi dünyasında sıradan yaşamın göstergeleri olarak beliren nesneler topluma/insana/zamana işaret eden semboller olarak varlık kazanır. Beyaz bir örtü, bir çaydanlık, bir şapka, demlik, sandalye, ayakkabı, manken ya da oksijen tüpünün düşünsel, psikolojik ve sosyo-kültürel açılımları güçlü metaforlar olarak resimlerinde yerini alır. Kimliğin kültürel yükleri, yaşamın dişil döngüsü, kadınlık, erotizm ve cinsellik konuları hiç de ürkek olmayan dişil bir sembolizm içinde kendini gösterir. Akdeniz, üretimlerinde 1990’lı yıllardan itibaren nesne, form ve durumları birbiriyle kaynaştırır. Bir araya gelmesi imkânsız gibi görünen bütün motifleri ve imgeleri grotesk ve ironik bir tarzda yansıtan sanatçının resimleri, izleyiciye insan ile doğa, toplum ile kültür, düş ile gerçek arasındaki sınırsız ifade edilebilirliğin özgürleştiren deneyimini sunar.
Nadide Akdeniz’in üretimlerinde imgeler, semboller ve eğretilemelerle yaratılmış metafiziksel bir boyut mevcuttur. Dolayısıyla onun yapıtlarını kronolojik, düz çizgisel akıp giden zaman algısı üzerinden okumak yerine, sanatsal pratiğine bütüncül bir izlekte ve zaman dışı bir perspektif temelinde yaklaşmak yerinde olur.