The World and Other Places: Orion, Vintage, 2000
Tarihsel birikim ve toplumsal örgütlenme sistemlerindeki her türlü dönüşümde, dönüşümü tetikleyen politik, ekonomik ve kültürel yapılanmalarının merkezinde, en temelde uzamsal biçimlenme süreçlerinin etkisi olduğu vurgulanır. Uygarlık anlatısının yerleşme ile ilişkisinden ulus-devlet sistemlerine, küresel enternasyonalizm tahayyülünden, göç-sürgün ve yer değiştirmeyle coğrafya- aidiyet-kimlik kavramlarının değişimine, zaman ve mekan sınırlarının sürekli değişen akışkan ağlara evrilmesine, ister fiziksel ister algısal olsun mekan kavramı öznel deneyimin uzamı haline gelir. Edward Said'in dediği gibi " Bütün dünyayı yabancı bir diyar" olarak görmek yaratıcı düşünceyi mümkün kılabilir mi? Coğrafya, toprak, yer, kent, mahalle, ev ve uzamsal aidiyeti tarif edebilecek her türlü tanım bugünün anlam dünyasında hala mümkün olabilir mi? Fiziksel yıkımdan insanlığın tahribatına varan bir zincirde, kolektif bilincin ve ortak kültürün ifadesi olarak yaratıcı eylem, tahribat ve yıkımın geride bıraktıklarına mesken olabilir mi?
"İmkansız Uzam" başlıklı sergi de bu sorular etrafında bir araya gelen Deniz Aktaş, İhsan Oturmak ve Hasan Pehlevan'ın yer, aidiyet, yıkım, inşa, kent ve hafıza kavramları çerçevesinde ortaya çıkan üretimlerini 23 Mart - 5 Mayıs tarihleri arasında Kasa Galeri'de bir araya getiriyor.
Çalışmalarında, toplumsal hafızada yer eden travmaları, insan ve mekan ilişkisi üzerinden irdeleyen Deniz Aktaş, son dönem üretimlerinde kenti bitmek bilmeyen bir şantiye alanı olarak kurguluyor. Mekan ve insan ilişkisinin dışında süregelen inşaat halinin bürokrasisine odaklanan ve kompozisyonlarında bu bürokrasi sarmalını deşifre eden ölü anları, ölü zamanları ortaya çıkarmakla ilgilenen sanatçı, bu sergi için tamamladığı çizim ve resimlerinde ise hafızanın örtük katmanları arasında sessiz uzamlar kurguluyor. Diyarbakır, İstanbul, Paris gibi kentlerde karşılaştığı sahnelerden ortaya çıkardığı tek bir manzaranın imkansız varlığını araştıran Aktaş, kente yönelik sosyo-politik ve kültürel tahribatın enkazlarında, metruk yapıların, yıkıntıların, yabani otların arasında büyük bir titizlikle betimlediği derinlikli, şiirsel ve bir o kadar çok katmanlı sahneler ortaya çıkarıyor.
İhsan Oturmak, üretimlerinde eğitim sistemini, ıslah mekanizmalarını ve gözetleme-mimari-kent ilişkisini ele alarak, iktidar sistemlerinin, denetim ve ehlileştirme mekanizmalarının toplumsal yaşamdaki karşılıkları üzerine işleyen bir düşünce dizgesinde çalışmalar gerçekleştiriyor. Politik/toplumsal kontrol mekanizmaları karşısında sosyal reflekslerin olasılıklarını araştıran sanatçının bu sergi için kurguladığı sahneler ise tarihöncesi yerleşim alanı Çatalhöyük’te bulgulanan eşitlikçi ve bir arada yaşam biçimi ile barışçıl düzeni bir ütopya olarak merkezine alıyor. Çatalhöyük’te 9000 yıl önce, 8000 kişi, yaklaşık 1400 yıl birarada yaşadı... Bu bilginin doğasını kavrayabilmenin bile uzam üzerine yarattığı çağrışımlara odaklanan Oturmak, Çatalhöyük'ün yerleşim kurgusu ile 19. yüzyılda olgunlaşan Burjuva Kent planını karşılaştırıyor. Modern kentsel planlama ve müdahalelerin yaşam alanlarının ıslah edilmesi ötesinde çeşitlenen sosyal sınıfları ayırmak, halk ayaklanmaları ve toplumsal olayların kontrolünü sağlamak üzerine kurgulanan bu sistem Haussmann Planı olarak biliniyor. Modernleşmenin gündelik hayatta ve kentte yaptığı sarsıcı dönüşümlere yol açan kurgunun derinlerinde Çatalhöyük'ün birarada yaşam pratiğinin kalıntılarını arayan düzenlemesinde sanatçı, kendi deyimiyle "Sokağa çıkamamanın mutlak alternatifini, eve dönmeninse bir yolu"nu arıyor.
Ağırlıklı olarak soyut form dilini üretimlerinin temel görsel zemini haline getiren Hasan Pehlevan, "motif" üzerinden Mezopotamya'dan Moderniteye "bilgi"nin düzenli birikimine hem görsel hem de tarihsel olarak bakıyor. Renk, çizgi, geometri, matematiksel soyutlama dinamiğini farklı medyumlar aracılığıyla kullanan sanatçının, bu sergide kamusal alan müdahalelerinden ortaya çıkan üretimleri disiplinlerarası bir formda mekana yerleşiyor. Pehlevan, yalnızca İstanbul kentinin değil Marmara Bölgesi'nin bilinen en eski kültürlerinden biri olan Fikirtepe'yi günümüzde devam eden "kentsel dönüşüm" tahribatının en agresif biçimde yaşandığı alan olarak sanatsal eyleminin sahnesi olarak belirliyor. Sanatçı, tarih-kültür yıkımını, kentsel rant ekonomisi, kamusal alanların sistematik talanı ve yerleşim planlamasında sosyal sınıf ayrımının merkez-çeper olarak derinleşmesi etrafındaki eleştirisini sanatsal müdahalesi aracılığı ile bir tür bellek tutma girişimi olarak görselleştiriyor.
Kendinden öncekini yıkma üzerine kurulu ilerleme ideali, kendini merkeze alan "insan"ın üstünlüğünü ıspatlayan bir mite dönüştü. Zaman ve mekanın dorukları üzerinde kendini gören insanlığın farkettiği şey belki de o dorukların hiç olmayışı olmalıydı. Deniz Aktaş'ın yersiz yurtsuz mekanları, bizi gerçekliğin trajedisine sokmaksızın tekinsiz, sessiz ama bir o kadarda dehşetli manzaralar içerisine sürüklüyor. İhsan Oturmak'ın Çatalhöyük'ten referans alan yeni kent manzaraları, birarada yaşamın ütopik hayalini ve düşlerimizi prova edebilme mekanı sağlıyor. Hasan Pehlevan'ın yok olmakta olan mekanlara uyguladığı geçici müdahaleri, kentsel tahribatın sosyal katmanlar arasındaki uçurumu nasıl daha fazla görünür kıldığına işaret eden uzamlar olarak işliyor. "İmkansız Uzam", yersiz yurtsuz, yerli yersiz ve imkansız mekanlara işaret ediyor. Belki de tüm bu zaman-mekan, yer, aidiyet, inşa ve hafıza katmanları arasındaki eylemlilik artık yıkımımızı daha iyi düzenliyor olmak dışında ne yapacağımızla ilgili olmalıdır.
Derya Yücel